Aklı dışarıda bırakan hiçbir insan ilişkisi türü yoktur. Hiçbir ilişki türü de sırf akıl üzerine kurulmuş değildir. İlişki, dünyanın en zor işidir. Evliliğin uyum düzeyinin yüksek olması için neler yapılmalıdır:
İki şeyi kabulleneceksin. Birincisi “aramızda iktidar problemi olmasın hayatım” gibi girişimler tamamen hayalcidir; kabul edeceksin. İktidar ilişkileriyle sarmalanmış bir dünyada iktidardan, güçten büsbütün arınmış bir ilişki mümkün değildir. Kendi gücünü karşındakinin burnuna sokmayacaksın. İkincisi, bir insanın bir başkasını hep aynı şiddette sevmesi mümkün değildir, bunu da kabul edeceksin. Sevginin azalmasını da çoğalmasını da kalıcı olarak düşünmeyip soğukkanlı olacaksın. Az sevdiğini hissettiğinde daha çok sevmeye, çok sevdiğini hissettiğinde korkup az sevmeye çabalamayacaksın. Her ikisi de seni lüzumsuz yere yorar.
Karşındakinin kendisi olmasına izin vereceksin; sana uymayan yanlarını bile budamaya kalkmayacaksın. Bu çabanın sonucu başarılı olsa da, olmasa da onu daha az seveceksin, unutma. Sen de uyum sağlamak için kendini eksilten bir çabaya girişmeyeceksin. Bu hiçbir zaman sandığın kadar iyi olmaz; her zaman sandığından kötü olur.
Hiçbir kavgada, asla belden aşağı vurmayacaksın. Onun kişiliğini yıkacak şeyler söylemeyeceksin; onun zaaflarını kavgada koz olarak kullanmayacaksın. Sevdiğin insanla ‘yenmek’ için kavga etmeyeceksin. Bir insan kendisini aşağılayan bir ilişkiye uzun süre katlanmaz; katlansa bile sen böyle bir şeye katlanan birine katlanamazsın. O yüzden ‘yenmeye/yenilmeye’ hiç başlama!
Kanepede uzanıp yaptığınız dedikodularla, komik küçük sohbetlerle, sadece ikinizin anlayacağı bir dil ve bu dilin etrafında iki kişilik bir evren kuracaksın. Orası ilişkinin kalbidir, zedeleme. Oraya özenle tatlı dedikodular ve pamuk şekeri gibi hallerini taşıyacaksın. Dünya işleri zaten ağır; sen hafifleteceksin! Sakın yanılıp da üçüncü kişilerden müteşekkil bir mahkemede ilişkinizi analiz etmeye kalkma. Bu, o iki kişilik evreni tuz buz eder. Yeniden inşa etmek imkansıza yakındır.
Ne olursa olsun üçüncü kişilerin yanında ve üçüncü kişilere karşı onu tutacaksın! Hiç ‘objektif’ gibi görünmeyebilir bu sana ama zaten ilişki sübjektiftir, unutma!
En ölümcül haller dışında hiçbir üzüntünde onun üzerine yıkılmayacaksın. O senin doktorun, psikoloğun değil, sevgilin. Kendi derdini mümkünse kendin halledeceksin. Onu asla “Bana ne kadar katlanabiliyor” ile test etmeyeceksin. Çünkü sen de bu testten geçemeyebilirsin.
“Sevgi emektir” cümlesi eksiktir. “Beni sev, birbirimizi çok sevelim” cinsinden niteliksiz bir emek sadece yapış yapış bir debelenmedir. O emeğin içine zeka katacaksın. İlişkinin ihtiyaçlarını hassas bir görü ile saptamaya gayret edeceksin. Örneğin onun yalnız kalmaya ihtiyacı varsa tepesine binip sevgi performansları yapmayacaksın.
“Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” cinsi bir ilişki tıkanmaya mahkumdur; birlikte yeni şeyler görmeye, öğrenmeye, yeni maceralar yaşamaya bakacaksın. İlişkinin enerjiye ihtiyacı varsa, kendini akışa bırakmayacaksın.
Birbirinize çok yapışıp kaldığınız anlarda derhal ufak çaplı tek başına yaşama antrenmanları yapacaksın. Ona da yaptıracaksın! Bu, ilişkiye yeni enerji girişini sağlayacağı gibi seni kaybetme korkusundan uzak tutar. Sen kim olduğunu unutmamak zorundasın.
En önemli şey ilişkiniz değil, sakın öyle zannetme. En önemli şey, o ve sensin; ayrı ayrı. İkiniz de birer insansınız; bu, sınırsız olanak ve ihtimal demek. Yani gerekiyorsa, sizi tüketiyorsa ilişkiyi de boş vereceksin! Onu işte bu kadar seveceksin.